
Tasarımlarımın Sesi
Bazı ilhamlar renk ya da form dalgalanmalarıyla gelir. Bana ise çoğu zaman ses dalgalarıyla ulaşır. Müzik, bizi yalnızca duygusal olarak değil, görsel olarak da harekete geçirme gücüne sahiptir. Tek bir nota bir taşın rengine dönüşebilir, bir ritim tekrar eden bir desene çevrilebilir, bir crescendo ise altının görkemli bir kıvrımında hayat bulabilir.
Ses ile görüntü arasındaki bu diyalog köklü bir geçmişe sahiptir. Newton’un ışık ve ses frekanslarını ilişkilendiren deneylerinden, Baudelaire’in şiirsel “mukayeselerine,” Kandinsky ve Scriabin’in görsel deneylerine kadar sanatçılar müziği görünür kılmanın yollarını aramışlardır. Meri Lou Mücevher’de ben de bu geleneği sürdürüyorum; müziği yalnızca kulaklarımla değil, gözlerimle de dinliyorum.
Tasarlarken müzik benim rehberim olur. Tiz sesler hafif ve parıldayan detaylara ilham verirken, derin bas sesler güçlü ve anıtsal formlara dönüşür.
Bir melodi altınla kıvrılır, bir ritim pırlantalarla tekrarlanır, bir sessizlik boşlukta kendine yer bulur. Düzenli ritim bir parçanın nabzına dönüşürken, uyum renkler ve materyallerin bir arada nasıl denge kurduğunu gösterir. Lacivert ve zümrüt otorite ve derinlik taşırken, fuşya ya da kehribar renkler bir zilin çınlayan vuruşu kadar etkileyici parlar.
Pratikte bu, melodilerin çoğu zaman işlerimde bir motife dönüşmesi demektir. Bir ritim pırlanta dizilimi olarak hayat bulabilir, bir şarkının zirvesi ise altının heykelsi bir kıvrımında ortaya çıkabilir.
Ses, tasarıma dönüştüğünde asla yalnızca bir arka plan değildir; yaratıcılığın görünmez ortağıdır. Nasıl gördüğümüzü, nasıl hissettiğimizi ve sonunda nasıl süslendiğimizi şekillendirir; tıpkı müzik gibi duygularımıza dokunur.


